ÜLKÜCÜ ŞEHİT NURETTİN ASLAN
ŞEHİT OLDUĞU TARİH: 03 HAZİRAN 1980
ŞEHİT EDİLDİĞİ YER: SAMSUN-BAFRA
ŞEHİT EDİLDİĞİ YER: SAMSUN-BAFRA
DOĞDUĞU YER: SAMSUN-BAFRA
Bafra’da siyasi gerginlik tırmanırken Ülkücü Gençlik
Derneğine bir fare dadanmıştı. Dernek içindeki faaliyetler günü gününe ve isim
isim Milliyetçi Hareket Partisi Genel Merkezine bildiriliyordu. Alparslan
Alparslan isimli meçhul kişi Başbuğ Türkeş'e güya mektup yazıyordu. Asıl amacı
mektup yazmak değildi. Aslında ihtilalin kanla olgunlaşmasını bekleyen omzu
kabarıkların talimatını uyguluyordu. Milliyetçi Hareket Partisini Devleti
yıkmak isteyen suç örgütü gibi gösterme gayretinden başka bir şey değildi. Milliyetçi
Hareket Partisinde yapılan aramalarda tesadüfe bakın ki bu mektuplar bulundu.
Sonunda Bafra davası Milliyetçi Hareket Partisi davasıyla birleştirildi. Ancak
mektubun içindeki kurmaca ve düzmece ifadelerin dayanağı olmadığı için şimdi
Samsun’da Askeri bir okulda öğretmenlik yapan bu hainin hevesi kursağında
kaldı.
24 Ocak 1980 gecesi Tokat Adli emanet deposu basıldı ve değişik çapta 81 adet silah çalındı. Hayali suçlu arayan polis ihaleyi Bafralı ülkücülere yıktı. Hüseyin Kurumahmutoğlu, Muhittin Öner, Mustafa Kanbur ve Mustafa Atış’a bu rol biçildi. Ancak ihtilalden sonra Bafra’da ele geçirilen silahlar arasında Tokat Adli emanetinden çalınan silahların izine rastlanmadı. Güya silahların peşine düşen komiser demeye bin şahit isteyen ihtilalin emir erleri baş komiser Zeki Kaman ve isminden de anlaşılacağı üzere Dürüst Oktay infaz timi Mustafa Atış ve Mustafa Kanburu yeryüzünde daha hiç denenmemiş işkencelerden geçirdiler. Bu yiğit ülkücüler işkencelerden birkaç saatliğine kurtulmak için hayali yerler gösterdiler. Amaçları biraz soluklanmaktı. Gösterdikleri yerlerde Bekolar akşama kadar kazı yaptılar, sonra “pardon yanlış hatırlamışız” dediler. Tekrar Emniyet Müdürlüğüne, tekrar işkenceye, “Efendim şimdi hatırladık, aklımız başımıza geldi, silahları falan yâre gömdük” dediler. Sonuç yine yok bu böyle günlerce devam etti. Sonunda Dürüst Oktay, Zeki Kaman ve ekibi pes etti. Mustafa Atış, Mustafa Kanbur’u Samsun Askeri cezaevine naklettiler. Orada da işkenceye devam ettiler.
24 Ocak 1980 gecesi Tokat Adli emanet deposu basıldı ve değişik çapta 81 adet silah çalındı. Hayali suçlu arayan polis ihaleyi Bafralı ülkücülere yıktı. Hüseyin Kurumahmutoğlu, Muhittin Öner, Mustafa Kanbur ve Mustafa Atış’a bu rol biçildi. Ancak ihtilalden sonra Bafra’da ele geçirilen silahlar arasında Tokat Adli emanetinden çalınan silahların izine rastlanmadı. Güya silahların peşine düşen komiser demeye bin şahit isteyen ihtilalin emir erleri baş komiser Zeki Kaman ve isminden de anlaşılacağı üzere Dürüst Oktay infaz timi Mustafa Atış ve Mustafa Kanburu yeryüzünde daha hiç denenmemiş işkencelerden geçirdiler. Bu yiğit ülkücüler işkencelerden birkaç saatliğine kurtulmak için hayali yerler gösterdiler. Amaçları biraz soluklanmaktı. Gösterdikleri yerlerde Bekolar akşama kadar kazı yaptılar, sonra “pardon yanlış hatırlamışız” dediler. Tekrar Emniyet Müdürlüğüne, tekrar işkenceye, “Efendim şimdi hatırladık, aklımız başımıza geldi, silahları falan yâre gömdük” dediler. Sonuç yine yok bu böyle günlerce devam etti. Sonunda Dürüst Oktay, Zeki Kaman ve ekibi pes etti. Mustafa Atış, Mustafa Kanbur’u Samsun Askeri cezaevine naklettiler. Orada da işkenceye devam ettiler.
Nurettin
Aslan namazında niyazında hiçbir şeyden habersizdi. Samsun Emniyet müdürlüğünde
ağır işkence görmüştü. Elektrik verilen vücudu kurumaya başladı. Kesinlikle su
içmemesi gerekiyordu. Bekçi nezaretin kapısını açık bırakınca olanlar oldu. İçi
yanan Nurettin tuvalet musluğundan kana kana su içti; ciğerleri kavruldu.
Öylesine mert bir ülkücüydü ki, hiçbir suçlamayı kabul etmedi ve kimsenin
ismini de vermedi. Birkaç gün sonra o da arkadaşları gibi Samsun Askeri
cezaevine gönderildi. Koğuşta rahatsızlandı. Dürüst Oktay ve Zeki Kaman ekibinin
işkenceleri ciğerlerini bitirmişti. Ülküdaşları defalarca yönetime bildirmesine
rağmen hastaneye kaldırmadılar. Son günlerini koğuştaki ranzasında arkadaşları
arasında koma halinde geçirdi. Nurettin’in son isteği “muz” oldu. Kış gününde
Samsun’da muzu nereden bulacaksınız? Ancak Nurettin isytiordu. Arkadaşları
aralarında bugünün parasıyla 50 lira topladılar ve bir askere rüşvet verdiler.
Asker muzu getirdi. Ancak Nurettin yiyemedi. Birkaç saat sonra “sütlaç” istedi.
Bu sefer arkadaşları askere 100 lira para verdiler, asker poşete sardığı
sütlacı koğuşa getirdi. Onu da yemedi. Arkadaşları havalandırmaya çıkmıştı, onu
bu durumda yalnız bırakmayan henüz daha çocuk sayılacak 22 yaşındaki Mustafa
Kanbur yanında kalmıştı. Nurettin’in ağzından köpükler gelmeye başladı. Mustafa
ne yapacağını şaşırdı. Başucunda buğulu gözlerle Kelime-i Şehadet getirmeye
başladı. Sonra korkuyla kapıları tekmeledi. O gün ihtilalin tetikçileri
tekmelere, yardım çağrılarına kulaklarını tıkamıştı. Nurettin, Mustafa’nın
kucağında şehit oldu. Bir süre sonra koğuşa giren nöbetçi subay Mustafa’ya, “Ne
bağırıyorsun lan” diye azarladı ve peşinden tekme tokat atmaya başladı. Mustafa
çıldırmıştı, habire avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Nurettin’i bir battaniye
ye sardılar apar topar hastaneye kaldırmak istediler. Önce dışarı çıkarttılar
sonra tekrar içeri getirdiler. Cezaevi yönetimi koğuşa doluştu. Tutanak
tuttular. “Hasta tutuklu hastaneye kaldırılırken yolda öldü” dediler. Oysa
Ülküdaşları yönetime defalarca söylemelerine rağmen hastaneye kaldırmamışlar ve
ihmalden ölmüştü. Şimdi yol kenarında, Barış köyü mezarlığında ülkücülerin
dualarını bekleyerek öylece yatıyor. Onun dünyaya gelişi diğer insanlar
gibiydi, ama bu dünyadan gidişi onlar gibi değildi. Devletini, milletini
yaşatmak için kendi geleceğini karartmıştı. Onlar isimleri anıldıkça ruhları
bayraklaşan cesur yürekli yiğitlerdi.
Ülkücülük çetin bir yoldur, yürümek için bacakların kudretinden önce sevdiğine sonsuz bir inançla bağlanacak zengin ruhlara, çekilen her cefayı, sefa gibi karşılayacak yüreklere ihtiyaç vardır
Not: Yusufiye Vakfı alıntıdır.
Ülkücülük çetin bir yoldur, yürümek için bacakların kudretinden önce sevdiğine sonsuz bir inançla bağlanacak zengin ruhlara, çekilen her cefayı, sefa gibi karşılayacak yüreklere ihtiyaç vardır
Not: Yusufiye Vakfı alıntıdır.
ÜLKÜDAŞIMIZA ALLAH’TAN RAHMET DİLİYORUM
ÖNEMLİ NOT:
ŞEHİTLERİMİZLE İLGİLİ ELİNDE BİLGİ, RESİM OLAN VARSA YA DA DÜZELTİLMESİ GEREKEN
BİRŞEY VARSA LÜTFEN BANA ÖZEL MESAJDAN YAZSIN. TEŞEKKÜRLER.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder